Kısa bir süre önce kaleme aldığımız “İki güzel Âdem hikayesi” başlıklı yazı çok sevildi ve sosyal medyada çokça paylaşıldığı için on binlerce kişi tarafından okundu. Hayırlara vesile olmasını dilerim.
O yazıda üçüncü Âdem’den de bahsetmeyi düşünmüştüm ama o durumda yazı çok uzayacaktı. Bu yazıda tanıtacağımız üçüncü Âdem de Etiyopyalı ve onun vesilesiyle çok hayırlı bir faaliyetin ilk adımları atıldı. Bu Âdem’in vesile olduğu Vefa Mescitlerinin sayısı hızla artıyor Etiyopya’da.
2000 yılında Etiyopya’ya birlikte gidip Deniz Feneri Derneği adına görev yaptığımız yol arkadaşım Hamit Kunt benden sonra Etiyopya’ya defalarca gitti, gitmeye devam ediyor. Diğer Afrika ülkelerinde de Ankara Şubemizin başlattığı ve sürdürdüğü çok sayıda proje mevcut. Kunt o ülkelere de sürekli gidiyor ama bugün konumuz Etiyopya.
Hamit Kunt Beyle geçtiğimiz aylarda uzun bir söyleşi yapıp kayıtlara geçirdim. O, sorularıma cevap verirken Kırklar Mescidi’nin yapılış hikâyesi ile birlikte “Vefa Mescitleri” serisinin nasıl başladığını da anlattı:
Necaşi-yi Ashame’yi başta hatırlarız hep, sonra Bilal-i Habeşi’yi hatırlarız, sonra Allah Resul’ünün dadısı Ümmü Eymen Habeşlidir, onu hatırlarız.
Etiyopya’da ilk yardım çalışmalarımız 2000 yılında başlamıştı ama o faaliyetlerin hızlanarak artması 2015’lerde mümkün oldu. İlk mescidimiz de Kırklar Mescidi’dir. Halen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Yaşar Çakmak kardeşimiz ve 39 arkadaşının bir araya gelmesi ile gerçekleşti o güzel iş. Kırklar Mescidi’ni Arbaminç, Gidole, Degamaçlar köyünde yaptık. Arbaminç derken de şunu ifade etmek lazım; Swahili dili Doğu Afrika’da Müslüman gezginlerin oluşturduğu bir dildir. Arbaa Arapça’dır biliyorsunuz, 40 demek. Minç ise göz demekmiş, su gözü. Bizdeki Kırkpınar’ın karşılığı gibi aslında. Arbaminç ilinin Gidole Beldesi’nin Degamaçlar köyü.
Köye çıktık ama şu kısmı da önemli; köye gitmeden önce bir mescitte namaz kılıyoruz, bir âdem çıktı karşımıza, adı da Âdem. “Ben yetimim” diye söze başladı ve derdini şöyle özetledi; “Burada Gidole’ye bağlı Degamaçlar köyü var. Orada verici bekçiliği yapıyorum. Köy önceden tamamen Müslümanken şimdi köyde Müslüman oranı %10’a düştü, %90 Hıristiyanlaştı. Köyün iki kilisesi var. Yüzde 10 da olsa Müslüman var ama köyde hiç cami yok. Muhtar da hala Müslüman, bir cami yaptırmaya çalışıyor. Bunun için arazi almaya uğraşıyor ama para olmadığı için alamıyor. Bize yardım eder misiniz?”
Âdem’den bizi o köye götürmesini istedim. Bizim programda aslında yoktu ama dedim ki, “Atla arabaya gidelim.” Bazı arkadaşlar biraz homurdandılar, “Bu adam yalancıya benziyor” dediler. “O yalan konuşuyorsa gidince görürüz, biz bir şey kaybetmeyiz. Ama ya doğru söylüyorsa? Biz bunun vebalinden kurtulamayız” dedim. Âdem atladı arabaya, gittik. 7-8 saatlik yolculuktan sonra bir dağ köyüne vardık. Muhtarı bulduk, hikâyeyi dinledik ve cidden doğru, hiç yalan yok. Yalan da yok hilaf da yok.
Oradan bir Facebook paylaşımı yapıp bu olayı anlattım. Yaşar Çakmak kardeşimiz o videoyu izleyince bana ulaştı, “Biz arkadaşlarımızla bu mescidi yaptırmak istiyoruz” dedi. Ama orada şunu bağladık hemen. Muhtara, “Bu arazi ne kadar?” dedim. Sanıyorum 500-600 dolar civarındaydı. Yanımızda o kadar para vardı, verdim muhtara ve “Hemen al burayı” dedim. Araziyi o gün aldık.
Çok geçmeden Yaşar Çakmak kardeşimiz arkadaşlarıyla bulup buluşturdular, o parayı topladılar. Böylece 40 arkadaş o mescidi yaptırmış oldular. Kırklar Mescidi’nin açılışını yaptık.
Âdem’e dedim ki, “Âdem sen Kur’an okuyor musun?”
“Okuyorum hocam” dedi.
“Namaz kılıyor musun?”
“Kılıyorum tabi” dedi.
“O zaman bildiğini öğretebilirsin” dedim.
“Nasıl yani?” dedi.
“Sen bundan sonra bu köyün bekçisi değilsin, imamısın. Ne kadar alıyordun?” diye sordum. 30-40 dolar civarında maaş alıyordu. “Sana ayda 100 dolar göndereceğiz, sen artık bu köyün imamısın. Bildiğini öğret yeter.” dedim.
Öyle bizim anladığımız şekilde imam nereden bulacaksın? Yok zaten. Etiyopya yani Habeşistan dediğiniz ülke zaten Hıristiyan kralların baskısıyla Müslümanların dağlara sürüldüğü bir yer. 1975’e kadar orada krallık var. Müslümanlara, “Siz Mekke-Medine’den geldiniz, oraya gidin” denilen bir yer. O kadar baskı altında yaşanılan bir yer.
Âdem o köyün imamı oldu ve çok geçmeden resimler geldi bize, yeni Müslümanlar diye. Kırklar Mescidinin hikâyesi öyle başladı, adına Vefa Mescitleri dedik biz. Ve şu anda Habeşistan’da 50’ye yakın Vefa Mescidi var. Daha sonra yelpazeyi geniş tuttuk, oraya yaptığımız projelerin adına Vefa Projeleri demeye başladık. Çünkü şu anda Habeşistan’da bizzat eğitim gören ve içinde okuyan yetimlerin de paralarını buradan gönderdiğimiz iki tane okul var. İki tane de bitmiş ve inşallah yakında açılacak okullar var. Birinin tefrişatını, satın almasını TİKA yaptı, inşallah gönderecek ama bu salgın süreci durdurdu. Diğerinin de bağışını bulduk. Yani okulların inşaatı bitti, tefrişatı yapılacak ve inşallah eğitime başlayacak. 5. okulumuzun temelini attık, 6. küçük bir okulumuz da bitti ama bağışçı bulamadığımız için henüz tefrişatı yok. Şu anda Habeşistan’da 6 tane, dördü hazır, ikisinde eğitim verilmekte olan okulumuz var. Bunu şöyle ifade edeyim: Şunu gördük de bu türden bir farklı yardım kulvarı açtık; biz çok duygusal bir milletiz.
Biraz önce anlattım, bu duygumuz bir derya aslında, içinde yüzdükçe bizi uçuracak bir derya aslında. Ve bu milliyetçilik değil, Anadolu coğrafyası dışında yaşayan Müslümanlarda yok olmuş bir duygu bu; gerçekten öyle. Bunu biz çok yaşıyoruz, siz de yaşamışsınızdır, ifade ediyorlar bize. Bu anlamdaki akıl ve vizyonumuz bize has ve başka coğrafyalara da mutlaka modellenmesi lazım. Duygumuz bize has ve modellenmesi lazım. Yani başka coğrafyalarda hem bu akıl ve vizyon yok hem de bu merhamet duygumuz başka coğrafyalarda yok.
2016 yılıydı, yine Habeşistan’da bir gece dediler ki buradaki STK’lar ile bir toplantı yapalım. Bir STK üst çatısı var, onlar organize edecekler ve bir araya geleceğiz. 38 sivil toplum kuruluşu, 39. yok; binlerce misyoner kuruluş var ama Müslümanlarınki sadece 38 tane. Ve bu ülkenin nüfusunun %50’den fazlası Müslüman.
Başkent Addis Ababa’da hepsinin büroları var. Gece yarılarına kadar uzanan bir toplantıydı. Hiç unutmuyorum, bir STK yetkilisi kalkıp dedi ki, “Vallahi bizim ihtiyacımız olan tek şey sizin yardımınız değil, bizim sizin aklınıza da ihtiyacımız var.”
Hani benim için ara sıra diyorsunuz bir ayağı yurt dışında diye. Belki bu anekdotlar bu ayağı oralara bağlıyor. Ben İlahiyat mezunuyum ama hiç düşünmemişimdir aklın da rızık olduğunu.
Evet. Bakara Suresinin hemen başında “ve mimma razakna hum yunfikun” diyordu ya Allah celle celaluhu. Yani müminlerden bahsederken “onlar kendilerine verilen rızıklardan infak ederler” diyor. Biz rızık olarak hep ne aklederiz? Mal, mülk, para filan… “Bizim sizin aklınıza da ihtiyacımız var” ne demek peki?
O zaman akıl da zekâtı ve sadakası verilesi bir rızık.
Kunt’un anlattıklarına bir noktalı virgül koyarken yazımızı şu notla tamamlayalım.
İmamlık yapmak üzere görevlendirilen Adem’den mescidin açılışından kısa bir süre sonra bir fotoğraf ulaşır Hamit Kunt’a. Fotoğrafla birlikte büyük bir müjdenin haberi gelmiştir. Etrafında 5-6 gençle görülen Âdem, “Hamit Hocam, bu gençler Müslüman olup cemaatimize katıldılar. Bu sayı daha da artacak inşaAllah” demektedir.
Elhamdülillah.
Recep Koçak