“Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır” sözünün hikâyesini çok beğenirim.
Hikâyeye göre geçmiş zamanda bir yeniçeri, kahvehaneye gelerek, “Herkese benden kahve” demiş. Kahvede oturan, kıyafetinden Rum olduğu anlaşılan bir kişiyi görüce “Rum’a yok” diye eklemiş.
Kahveci hemen kahveleri yaparak herkese dağıtmış. En son olarak, eline iki kahve alarak Rum’un masasına gidip kahveyi ona da ikram etmiş.
Yeniçeri olanlar karşısında sinirlenecek gibi olmuş ki kahveci “Bu kahve benden” diyerek yatıştırmış.
Hikâye bu ya, aradan uzun yıllar geçmiş Yunan adalarından birisinde isyan çıkmış. İsyanı bastırmak için askerle beraber vatandaşlar da görevlendirilmiş.
Bizim kahveci de bu adaya gönderilmiş. Adaya isyanı bastırmaya giden Türkler esir olunca, bizim kahveci de esir olmuş.
Köle olarak satılmak için adanın meydanına getirilen kahveciyi bir Rum subayı oradan alıp, ara sokaklara getirmiş. Kahveciye, “Beni tanıdın mı?” diye sormuş. Kahveci tanımadığı söyleyince, zamanında kahveciden küçük bir iyilik gören Rum subayı “Ben senin kahvedeydim de bir yeniçeri, ben hariç, herkese kahve vermeni söylemişti. Ama sen orada bana kahve ikram etmiştin. O kahveyi hiç unutmadım.” demiş.
Sonrasında da kahveciyi serbest bırakılmış.
Bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğu da, bu olaydan yola çıkılarak söylenmiş.
Bu hikâye “İyilik yapan iyilik bulur” atasözünü açıklamak için en güzel örneklerden birisidir.
Her ne olursa olsun, aslında yapılan iyilik ve kötülükler insanın kendine yaptıklarıdır.
Kötülükler karşılıksız kalmadığı gibi; iyilikler de mutlaka karşılık bucaktır.
İnsanlar yaptıklarının karşılığını hem meddi, hem de manevi olarak; hem dünyada hem de ahirette olmak üzere mutlaka göreceklerdir.
Ayette geçtiğine göre Lokman Peygamber oğluna tavsiyede bulunurken “Yavrucuğum! (Yaptığın şey) hardal tanesi ağırlığında olsa, bir kayanın içinde, göklerde ya da yerin (derinliklerinde) bile olsa, Allah (Kıyamet Günü) onu getirir. Çünkü Allah lütuf ve ihsan sahibi; her şeyden haberdar olandır.” diye söylemiştir.
İnsanın içten yaptığı iyiliklerin, er veya geç sahibini bulacağı ilahî ilkedir.
Başkalarına yönelik karşılıksız olarak yapılan iyiliklerin, yardım edilen kişilere faydalı olduğu kadar; aynı zamanda yardım eden kişilere de faydası olmaktadır.
Yapılan iyilik, sahibini mutlu etmekte ve onun hayatını daha anlamlı sürdürmesine katkı sunmaktadır. Çünkü almakla değil; vermekle mutlu olunabilir.
Ya da mutluluk, bir şeyleri kendinde biriktirmekle gelmemektedir; bilakis dağıtmakla ve paylaşmakla ortaya çıkmaktadır.
İyilik yapılan insanın gözündeki ışıltı ve yüzündeki sevinç, iyilik yapan kişilere de sirayet etmektedir.
Yani iyilikler, bulaşıcı olma özelliği taşımaktadır.
Bazen küçücük bir çocuğun yüzündeki bir gülümseme, bazen bir yaşlının hayır duası, bazen bir insanın minnet duygusunu ifade etmesi ve teşekkür etmesi çok büyük mutluluk kaynağı olabilmektedir. İ
İyilik dalga dalga yayılarak, nerede olursa olsun, sahibini bulmakta ve onu pozitif anlamda etkilemektedir.
Günümüzde Batılı ülkelerde psikologlar, bunalmış ve daralmış danışanlarına karşılıksız iyilik yapmalarını tavsiye etmektedir.
Çünkü yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre, düzenli olarak iyilik yapmaya yönlendirilen kişilerin psikolojilerinde anlamlı bir düzelme meydana gelmektedir.
Bunu test eden Batılılar, psikolojik anlamda iyileşme için iyiliği tavsiye etmeye başlamıştır. Yani karşılıksız hiçbir iyilik yapmayı bilmeyen Batılı, yine çıkarı söz konusu olduğu için iyilik yapmaktadır.
Oysa bizim dinimiz ve değerlerimiz bize karşılıksız olarak iyiliği emretmektedir. Her Cuma günü hutbede imamlarımız bize Allah’ın iyilik emrini hatırlatıp dururlar. “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalığı, azgınlığı yasaklar. Belki düşünüp öğüt alırsınız.” (Nisa 90) ayetiyle Yüce Allah, Müslümanlara iyiliği emrederken; kötülüğü ise yasaklamaktadır. Bizler Müslümanlar olarak zaten içinden geldiğimiz toplumsal doku itibariyle bu karşılıksız iyiliği yapanlarız. Bu durumu kendimiz için daha avantajlı bir hale getirebiliriz. Bu anlamda iyilik yaparak maddi ve manevi olarak daha da iyileşmek mümkün olabilir.
Yapılan araştırmalarda karşılıksız iyilik yapan kişilerin yaşamdaki doyumları yüksek olmaktadır.
Bu hayat amacı doğrultusunda yaşayan kişilerin daha anlamlı ve nitelikli yaşadıkları görülmüştür.
İyiliklerin stresi ve kaygıyı azalttığı anlaşılmıştır.
Bu anlamda başta kalp hastalıkları ve daha birçok insan bedenine dair hastalıkları da azaltmış olduğu ifade edilebilir.
İyiliklerin mutluluğu arttırırken; depresyonu da azaltmakta olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
İyilik yapan insanların iletişimleri de güçlü olmakta ve sağlıklı iletişim sonucu sevilen sayılan insanlar arasına girmektedirler.
Faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz karşılıksız iyiliklerin karşılığı, var olmasına vardır mutlaka.
Ancak biz karşılık olmasa da iyilik yapmakla mükellefiz.
“İyilik yap denize at; balık bilmezse Halik (Yaratıcı) bilir” diyen atasözümüz, iyiliklerin karşılığını dünyada göremezsek dahi yapmamız gerektiğini vurgulamaktadır.
Hatta iyilik yapıldığında, buna karşılık kötülük dahî görülebilir.
Böyle olsa bile, iyiliği devam ettirmek erdem olandır. Yine atasözlerimizde bu minvalde, iyiliğe iyilik her kişinin kârı iken; kötülüğe iyilik er kişinin karı olduğu belirtilmiştir.
İyiliğin gizliliği de sıkça vurgulanan hususlardandır.
Büyüklerimiz, “Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” derledi.
Kötülüklerin gizlenmesinden çok iyiliklerin gizli kalması daha elzemdir.
Aksi takdirde yapılan iyilikten hiçbir şey kalmaz.
Sözün özü; samimiyetten uzak ve gösteriş için yapılan iyiliklerin sahibine zerre kadar bile faydası olmayacağını da söylemeye de gerek yoktur…