enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpgüzel şeyler oluyoriyi şeyler oluyorankaraistanbulizmirhaber sitesigüncel haberler
DOLAR
33,9762
EURO
37,6709
ALTIN
2.725,36
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
26°C
Ankara
26°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
28°C
Pazartesi Çok Bulutlu
30°C
Salı Parçalı Bulutlu
29°C
Çarşamba Az Bulutlu
29°C

OKUMAK İYİLEŞTİRİR

31.03.2023 14:58
0
A+
A-

İlk insan Hz. Âdem mükemmel bir şekilde (Eşref-i Mahlûkat) yaratılmıştır. Yüce Allah, Âdem Peygamber’e on sahife göndermiştir. Yani ilk insana, yaratılır yaratılmaz kendisine okuması ve onu yaşaması için ilahi metinler verilmiştir. Buradan hareketle “İnsan kitapsız olmaz; insan okumadan olamaz.” diye temel bir ders çıkarılabilir. İnsan okuyan, düşünen ve yazan bir varlıktır.

 

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ilk vahyin “oku” emri olduğu herkesin malûmudur. Bir Müslüman olarak kutsal kitabımızın ilk emrinin “oku”  olması, üstünde çok düşünülmesi gereken bir olaydır. İnsan okuyan ve böylece okuyarak kendini geliştiren bir yapıya sahiptir. Her ne kadar biz Müslümanlar için okumak böylesine önemli olsa da, hakkıyla okuma yapmadığımız için her anlamda gelişimimiz geri kalmaktadır.

 

Okuma ve yazma bildiğimiz halde yeterince okumadığımızı ve yazmadığımızı üzülerek belirtmem gerekiyor.

 

Oku diye başlayan Yüce kitabımızın ikinci suresinin, “Kalem Suresi” olması da dikkate şayandır. Yüce Allah bu surede, kaleme ant içmiştir. Burada kalem salt bir nesne olarak değil; ilimle, hikmetle yazan ve aynı zamanda kalemle yazılanların bilgiyi, kültürü çoğaltarak toplumları geliştiren bir araç olması münasebetiyle vurgulanmıştır.

 

Bilginin ve görgünün; ilimin ve irfanın gelişip yayılmasında, toplumların aydınlanmasında yazılanların ve çizilenlerin önemli olduğu aşikârdır. Okumanın birinci surede, yazmanın ise ikinci surede vurgulanması dinimizin okumaya ve yazmaya ne denli önem verdiğinin en temel göstergesidir.

 

Kitap okuma oranlarımızın, gelişmiş ülkelere nazaran düşük seviyede olduğunu görmekteyiz. Bu durumun olumsuz etkilerini, toplumsal yaşamın her alanında tecrübe etmekteyiz. Okuyan insanlar, konuşmalarından ve tavırlarından hemen kendilerini belli etmektedirler. “Okumuş insan” ya da “eğitimli insan” diye tabir edilen kişilerin hemen anlaşılması, gerçekten okumaların sonucudur.

 

 

Japonya’da deprem olduğunda insanlar taşkınlık ve yağma yapmadan ekmek sırasında beklemekte iken; aynı durum deprem ülkesi olan bizim ülkemizde kavga, gürültü ve izdiham şeklinde tezahür etmektedir. Aynı şekilde Japonya’da, deprem sonrasında insanların ihtiyaçlarının ücretsiz olarak karşılanması için marketler açılıyor ve gidip sadece o günlük ihtiyaçlarını alıp çıktıkları, görülüyor. Hiç kimse çalmaya ve çırpmaya tevessül etmiyor. Deprem hattında yaşayan bir millet olarak, biz böyle bir şey yapmaya cesaret dahi edemiyoruz. İki ülke arasındaki farkın birçok sebebi olabilir ama en önemli nedenlerden birisinin okuma oranları ile ilgili olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü bir Japon yılda ortalama olarak on iki kitap okumakta iken; bizde ise, oranlar değişiklik göstermekle beraber, altı kişi yılda bir kitap okumaktayız.

 

Henry Ford “ İnsan öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır.” demektedir. Gelin görün ki İslam dünyası olarak ümmet 18 yaşında yaşlanıyor. Çevremiz, genç oldukları halde yaşlı gibi gezen insanlarla dolup taşmaktadır. Hayatında ders kitabından başka hiç kitabın yüzünü dahi açmayan insanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu durum hem toplumsal hem de kişisel olarak, insanların çok sıkıntılı süreçlerden geçeceğinin de işaretidir.

 

Yaşlılıkta daha sık görülen demans hastalıklarının; ülkemizde, dünyaya göre yaygın olmasının en belirgin nedeninin beynin sınırlarını zorlayacak bilişsel etkinliklerin sınırlı olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Genel olarak hafıza ile ilgili bu hastalıklardan korunmanın en iyi yolu beynin bilişsel olarak, sürekli bir şekilde işlemesi ve işletilmesidir. Kitap okumak, bu hastalıklarla mücadelede yapılabilecek en iyi tedavi yöntemidir.  Nüfusu giderek yaşlanmaya başlayan ülkemizde, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bu demans ve türevi hastalıkların artış göstermesi kaçınılmazdır.

 

İleri yaşlarda görülen demans türü hastalıklarla ilgili olarak birçok araştırma bulunmaktadır. Aynı şekilde okumanın ve öğrenmenin bu hastalıkla mücadelede önemli olduğuna vurgu yapan araştırmalar da fazlaca yapılmıştır. Bu çalışmaların en önemlilerinden birisi olan David Eagleman’ın “The Brain: The Story of You” (Beyin: Sizin Hikâyeniz) kitabıdır. Bu kitapta yer alan araştırmada, kiliselerde faaliyet yürüten, başlangıçta demans benzeri hastalığı bulunmayan ve yaşları altmış beş yaş üzeri olan din görevlileri konu edildiği için bu çalışma, “Din Görevlileri Çalışması” olarak bilinmektedir.

 

Binin üzerinde din görevlisi üzerinde yürütülen bu çalışma 17 yıl sürmüştür. Araştırmaya katılmayı kabul eden bütün din görevlileri periyodik olarak mantık, muhakeme, hafıza, sözel ve sayısal becerileri ölçen bir dizi testlere tabi tutulmuşlardır. Ortaya çıkan veriler kaydedilerek, hastalığın en basitinden en ileri seviyesine kadar her aşaması takip edilmiştir. Yaşam koşulları benzer olan katılımcıların ölümlerinden sonra da beyinleri üzerinde araştırmalar ve incelemeler yapılmıştır.

 

 

Çalışmada bilim dünyasını şaşırtacak sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmaya katılan ve hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen katılımcıların beyinleri incelendiğinde, bunların üçte birinin Alzheimer hastası olduğu görülüyor.  Hafif seviyede bilişsel bozukluk gösteren katılımcıların ise yarısının beyin incelenmesinde Alzheimer hastası oldukları anlaşılmıştır.  İlginç olan ise aslında patalojik olarak beyinleri Alzheimer olan bu insanların, hastalığa dair hiçbir belirti göstermeden yaşamış olmalarıdır.

 

Burada yaşananları izah eden kavram “bilişsel rezerv” diye ifade edilen bir durumdur. Kitap, dergi okumak, sinema izlemek ve bulmaca çözmek gibi bilişsel aktiviteyi canlı tutan etkinlikler beyinde nöronlar arasında yeni bağlantıların oluşmasını kolaylaştırmaktadır. Bu aktiviteler beyinde oluşabilecek hasarların önlenmesini de sağlamaktadır. Böylece sürekli uyarılan beyin ağları yüksek kapasitede çalışarak, betinde oluşabilecek bozulmalara karşı ciddi oranda direnç geliştirmektedir.

 

“Din görevlileri çalışması” isimli çalışmadan ilhamla kitap okumanın iyileştirici bir niteliği olduğu açık olarak anlaşılmaktadır.

 

Alzheimer hastalığının sıklıkla görüldüğü bir ülke olarak ciddi tedbirler almak zorundayız. Devletin alacağı önlemlerin dışında, birey olarak hepimizin beyin sağlığını korumak için adımlar atması gereklidir.

 

Tedavi çok kolay ve basittir.

 

Kitap okumak, ileri yaşlarda konforlu yaşam için ilaç gibidir. Şifa niyetine gün aşırı olarak mutlaka kitap okunması tavsiye olunur…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.