Çok havasız kaldık boğuluyoruz
Şu uçsuz bucaksız yerde daraldık
Yersiz yurtsuzlukta dağılıyoruz
Birbirimize çok çabuk darıldık
Çok havasız kaldık boğuluyoruz
Günümüz dünyası stresin yoğun yaşandığı bir hale gelmiştir. İnsanlar aspirin içer gibi antidepresan ilaçlarını tüketmektedirler.
Konuya ilişkin olarak Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Türkiye’de antidepresan kullanımının arttığını söyleyerek, “Bundan 10 yıl önce yılda 12 milyon kutu antidepresan tüketilirken bugün 60-70 milyon kutu kullanımdan bahsediliyor. Böyle giderse önümüzdeki 10 yıl içinde nüfusun yarısı antidepresan kullanıyor olacak.” diye uyarılarda bulunmuştur.
Dünyada da durum çok farklı değildir doğrusunu söylemek gerekirse. Yani dünyanın da Türkiye’nin de psikolojisi her giden gün bozulmaktadır. Bu durumu günlük olarak haber takip eden herkes rahatlıkla görebilir.
Şimdilerde en çok rağbet gören bölümlerin başında psikoloji bölümleri gelmektedir. Gençler geleceğin mesleği olarak bu bölümleri görmektedir. Üniversitelerin çoğunluğunda psikoloji bölümleri açılmış durumdadır. Bu durumun gelecek açısından iyiye işaret olmadığını düşünmekteyim. Tabi ki bu bölümler faydalı bölümler ama toplumun geldiği nokta açısından bakıldığında ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Hastalıkların kaynağı olarak yüzde 90 stres gösterilmektedir. Stresin başta mide kalp ve sindirim sistemi gibi organlara zarar vermekte olduğunu biliyoruz. Bunlarla birlikte şeker hastalığı ve tansiyon gibi sıklıkla görülen hastalıkların temel nedeni de strestir. Aynı şekilde kanserlerin büyük bir kısmı da stres kaynaklı denilir. “Ne kadar az stres; o kadar az hastalık” diye ifade edilirse yerinde olacaktır.
Hep ilaçlar değildir, insanları hastalıklarından kurtaran. Doktorlar da değildir, büsbütün bizlere şifaya vesile olanlar. Şifalı bin bir türlü bitki satan aktarlar da değildir. Merhemlerin, kürlerin, hapların haricinde birçok şifa kaynağından bahsedilebilir. Ancak çoğu zaman bu tedavi yöntemlerini görmezden gelmekteyiz. Bu anlamda hayatta birçok şeyin iyileştirici özelliği bulunmaktadır. Ara sıra bu iyileştirici unsurlara yazılarımda yer vermeye çalışacağım.
Ki bu iyileştiricilere dair bir reçete yazacak olsam en başa iyi bir iletişimi yazarım. Buraya bolca tebessüm eklerim. Sohbeti baldan tatlı etmek, dostlarla konuşmak diğer bir ilaç olarak listede bulunur. Hatta dostların yüzü kendi başına devadır. Selam vermek ve selam almak da en iyi iyileştiricilerdendir. Hal hatır sormak ayrı bir şifadır. Tokalaşmak ve kucaklaşmak iyi gelir herkese.
Empati ve saygı toplumsal bu yaralara en iyi merhemlerdendir.
Reçetede sanat da bulunmalıdır. En iyi iyileştiricilerden birisi de sanattır. Şarkılar, türküler dinlendiğinde dinlendirir ve rahatlatır. Şiir ve edebiyat insan olduğumuzu hatırlatır. Okumak en güzel ilaçlardandır bu anlamda. Güzel sözler mucizevi bir şekilde bünyeye sirayet eder. Bir film alır götürür bizleri dertlerimizden uzaklara.
Doğa iyileştirici özelliklere sahiptir. Temiz havada yürüyüş ve bu esnada keşif yapmak ilaç gibi gelir insana. Varlık aleminde bir katre mesabesinde olan bizler doğada iken kendimizin benliğimizin farkına varırız. Ağacı, çiçeği, börtüyü ve böceği yani tabiatın bütün unsurları iyileştirici özelliklere sahiptir. Hava şifa; su şifa; toprak şifadır.
Bütün bunların üstüne asıl ilacı ve devayı yazmak gerekir. Bütün iyileştiricilerin sahibi ve Şafi (şifa veren) olan Yüce Allah’tır. Bu anlamda ona dönmeli ona yakarmalıdır kullar. Dua iyileştirir. Çünkü dualara icabet eden Rabbimiz vardır. Şükür iyileştirir. Çünkü şükredene daha fazlasını veren Rabbimiz vardır. Sabır iyileştirir. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. İbadet iyileştirir. Çünkü ibadetler bütün şerleri def eder.
