enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpgüzel şeyler oluyoriyi şeyler oluyorankaraistanbulizmirhaber sitesigüncel haberler
DOLAR
33,9762
EURO
37,6709
ALTIN
2.725,36
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
26°C
Ankara
26°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Hafif Yağmurlu
28°C
Pazartesi Çok Bulutlu
30°C
Salı Az Bulutlu
29°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C

SABIR İYİLEŞTİRİR

29.03.2023 13:45 | Son Güncellenme: 29.03.2023 14:08
0
A+
A-

Şu kısacık dünya hayatında iyi ya da kötü her şey insan içindir. Hayat bizlere her zaman iyilikler ve güzellikler sunmamaktadır. Hayat yolu inişli ve çıkışlıdır; bazen kolaylıkla yol alınırken bazen de zorlu olabilmektedir.

 

Dünya hayatı kısa bir imtihan yerinden ibarettir. Sevdiğimiz şeylerle imtihan olabildiğimiz gibi sevmediğimiz şeylerden de imtihan olmaktayız. Bu durum insan yaşadığı müddetçe böyle olacaktır.

 

“Bana bu hayatta mutluluk mu çok; yoksa üzüntü ve keder mi?” diye sorsalar, ben kesinlikle ikinci şıktan taraf cevap veririm. Rahmetli Zarifoğlu yazmaya başladığı günlüklerin ilkinde başlarken  “ne çok acı var” diyerek, dünya hayatında hisseden bir kalp için mutluluğun olmayacağını veya çok az olduğunu bizlere vurgular. Alman filozof Schopenhauer, dünyayı ‘sefalet ve ıstırap yeri’ olarak nitelendirmektedir. Birçok filozof da geçici dünya hayatının zahmet ve çileyle dolu olduğuna değinmişlerdir.

 

 

Her ne kadar dertler ve tasalar çok olsa da bunların hiçbiri sonsuz değildir. Yaşanılan her ne olursa olsun geçecektir. Benim bu anlamda kendime bir motto olarak benimsediğim ve profilimde de öne çıkardığım “gam baki değil; dem baki değil” sözü tam da bu konular için söylenmiş en güzel sözlerdendir. Mutluluklarımız sınırlı iken, acılarımız da sınırlıdır. Yeter ki beklemesini bilelim ve sabır edelim.

 

Çok değerli bilim ve gönül insanlarımızdan Kemal Sayar Hoca, sabrı “bekleme sanatı” olarak tanımlar.  Ancak bu bekleyiş hiçbir şey yapmadan ve hareketsiz bir şekilde beklemek değildir. Şartların olgunlaşması ve yeri zamanı geldiğinde gerekli adımları atmanın gerekliliğinden de bahseder. Aksiyondan beri olan bir sabır anlayışı, söylenenler ışığında eksik olacaktır.

 

Hocamıza ek olarak bekleme sanatı olan sabra, tevekkülü de dâhil etmeliyiz, diye düşünüyorum. Yani amiyane tabirle “eşeği sağlam kazığa bağlayıp öyle beklemek”  doğru olandır. İnsan elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra işini ve neticesini Allah’a havale edip beklemelidir. Sonuç olumlu ya da olumsuz olsun sabretmeli ya da şükretmelidir.

 

Üstad Sezai Karakoç ünlü şiiri Mona Roza’sında sabrı güzel bir söyleyişle “Yağmurdan sonra büyürmüş başak/ Meyveler sabırla olgunlaşırmış/ Bir gün gözlerimin ta içine bak/ Anlarsın ölüler niçin yaşarmış;/ Yağmurdan sonra büyürmüş başak.”  şeklinde dile getirmiştir.  Açmak için yağmuru bekleyen başaklar ve sabırla olgunlaşan meyveler varken, insanlar da sabırla kemale ermektedir.

 

Bu anlamda insan yavrusu en geç olgunlaşan ve ciddi bakım gerektiren yavrulardandır. Yani bir çocuk büyürken yıllar boyu sabırla beklenmektedir.   Bir bebeğin bir anda yürümesini ve koşmasını beklemek akıllara zarardır.  Hayatta her şey sırayla olur ve her şey zamanını bekler. Vakti saati geldiğinde olacak olan mutlaka olur. Yeter ki sabretmeyi bilelim.

 

Duyduğumda çok hoşuma giden bir Afrika hikâyesi vardır; zamanın behrinde bir kadınla bir adam birbirini çok seviyorlarmış ve evlenmek istiyorlarmış. Ancak adamın önceki eşinden olan oğlu bir türlü kadını kabul etmiyormuş. Sorunu aşmak için bir bilgeye gidiyorlar. Kadın “Kendimi çocuğa sevdirmek için ne yaparsam yapayım, sevdiremedim.” diyerek, bilgeden bu konuda kendisine yardımcı olmasını istiyor. Bilge kişi, kadına bir kaplanın bıyıklarından üç tel koparıp kendisine getirirse sorunu çözebileceğini söyler. Kadın, kaplanın bıyığından üç tel koparmanın çok zor olduğunu düşünür. Belli bir mesafeden kaplana uzaktan yiyecek bırakarak işe koyulur. Aradan günler geçtikçe kadın kaplana daha da yaklaşarak yiyecek vermeye başlar. Öyle ki uzun bir müddet sonra kaplanın güvenini kazanır ve ona dost olur. Kaplan bir gün kadının yanında uyurken, kadın onun bıyığından üç tel alır. Aslında kadın kendini kaplana sevdirip onun güvenini kazanırken bir taraftan sabır eğitimini de almıştır. Kadın kendini sevdirmek istediği çocuğa da zamanla kendini sevdirip böylece muradına ermiştir. Biz bu durumlar için “Sabreden derviş, muradına ermiş” diye söyleriz.

 

 

Sarısabır çiçeği (aloe vera) diye bir bitki vardır. Çokça faydası bulunan bu çiçeğin en önemli özelliği on yıllarca hiç çiçek açmaması imiş. Ta ki 20-25 yıl bekledikten sonra bir anda metrelerce uzunlukta çiçek açarmış. Aslında halk arasında sarısabır denilmesi, halkın irfanının kanıtıdır. Bu bitki insana sabredildiği zaman, zamanı geldiğinde işlerin mutlaka iyi bir şekilde sonuçlanacağını bizlere anlatmaktadır.  Yani, ‘sabrın sonu selamettir.’

 

Yüce kitabımız, “Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara 155)” ayetinde ve daha birçok ayette sabrı tavsiye etmektedir. Bu dünya hayatı boyunca bir imtihan içindeyiz. Son nefese kadar sevdiklerimizden ve sevmediklerimizden imtihan olacağız. Bu süreçte başa gelen bela ve musibetlere karşı sabır gösterebilmek insanı kurtaracak olandır. Bazen ekonomik sıkıntılar, yokluklar, darlıklar; bazen başa gelen hastalık, dertler;  bazen de kaza, bela ve ölümler bizleri bulabilir. Nitekim başka bir ayette sabır ve namazla yardım istenilmesi (Bakara 153) tavsiye edilmektedir. Bu zor süreçlerde sabır, insan için korunaklı bir kaledir.  Sabır kalesinde olanlar kendilerine gelen sıkıntıları daha kolay atlatacaklardır.

 

Zor süreçlerde isyan etmek ve yersiz bir şekilde şikâyetçi olmak kullara yakışan bir tutum değildir. Şimdiye kadar sonsuz nimetleri veren Allah’a hakkıyla şükretmeyen biz insanlar en ufak bir sıkıntıyla karşı karşıya kalınca fevaran etmektedir.  Burada asıl olan sabır ahlâkının gereğini yerine getirmektir. Başa gelen bela ve musibet öyle ya da böyle geçecektir. İsyankâr olunsa da şükür edilse de zor günler mutlaka geride kalacaktır.  Bu süreçte vakar ile sabredenler ve şimdiye kadar Allah’ın verdiği nimetler için hamdedenler mutlaka kazananlar olacaktır. İnancımıza göre sabretmeyi bilenlerin, çektikleri sıkıntılara karşılık olarak, günahları affolunacaktır. İsyankâr davrananların da sıkıntıları biter elbet. Ama Allah’ın sabredenlere vereceği mükâfattan nasiplenemezler. Hatta bir bilgenin dediği gibi, “Musibet birdir, ama kişi sızlandı mı iki olur.”

 

Hayat geçer, zaman geçer, dertler geçer, güzellikler de geçer elbet. Dilimizde çok özgün olan “bu da geçer ya hu!” diye her şeyin geçeceğini söyleyen bir söz vardır.  Bu darbımeselin hikâyesi de sözün kendisi kadar kıymetlidir. Denilir ki, Sultan Mahmut, bütün vezirlerini ve paşalarını toplayıp onlara “Bana bir yüzük yaptırın ve yüzüğün taşına öyle bir şey yazın ki ona her baktığım zaman hüzünlü isem mutlu olayım; mutlu isem hüzünleneyim ve ibret alayım.” demiş. Padişahın adamları ülkenin dört bir yanına haberler salmış. Birçok sözü incelemiş ve en nihayetinde bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar. Sultana yüzüğü vermişler. Sultan Mahmut yüzüğü ve üstündeki yazıyı görünce çok beğenmiş. Yüzükte “bu da geçer ya hu!” diye yazılıymış.

 

Sabır insanlar için eğiticidir. Bir nevi nefis terbiyesi ve irade kontrolü gibi de düşünülebilir. Şikâyet etmek yerine muhakkak ki bu sıkıntılar bana geldi ve lisan-ı hâl ile neler anlatıyor, diye kendimize sorular sorarak hikmetin peşinde olmalıyız. Böyle bakılırsa olaylara dertler, sahibine bir anda derman oluverir. Sabır ile işletilen bu süreçlerde hayata ve yaşananlara pozitif bakmayı beraberinde getirmektedir. Bilimsel anlamda bu durum “üretken ıstırap” olarak ifade edilmektedir. Naçizane benim nitelendirmem ise “sabır eğitimi” ya da “sabır terbiyesi” şeklindedir. Bu eğitimlerden geçen insan manen daha güçlü ve sorunlarını çözmeye daha istekli hale gelecektir.

 

 

Bizim değerlerimizde “Olanda hayır vardır” diye, sabır eğitimini taçlandıran bir söz vardır. Bazen hayır bildiğimiz şeyler şer çıkabilirken; bazen de şer bildiğimiz şeylerin hayırla neticelendiği olmuştur. Herkesin hayatında böyle durumlar yaşanmıştır. Bunu bizler geçmişe doğru kuş bakışı olarak yaşadıklarımıza bakarsak daha net bir şekilde görebilmekteyiz. Geçmişte olmasını çok istediğimiz bir şey, istediğimiz gibi olmadığında kesinlikle çok üzülmüşüzdür. Ama bugünün penceresinden baktığımız zaman büyük ihtimalle “iyi ki olmamış” dediğimiz durumlar vardır. Bunun tam tersi durumlar da yaşanmıştır mutlaka. Bu nedenle bizler her şeyin hayırlısını istemekle mükellefiz. Neticesi ne olursa olsun bizim için hayırlısı böyle olmuştur diyerek rahatlamış oluruz. “Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır” atasözümüz bu durumu açıklayıcıdır.

 

Sabır konusu açıldığı zaman sabır peygamberi olan, Eyüp Peygamber’e değinmeden geçmek olmaz. Denilir ki, Eyüp Peygamber’in on bir çocuğu vardı. Kendisi evde değilken bir deprem olur ve bütün çocukları göçük altında kalarak hayatını kaybeder. Şeytan gelip başına gelen bu durum için isyan etmesini söyler. Ancak Eyüp Peygamber “bana evlat sevgisi yaşatan Allah’a ancak şükrederim” der.

 

Aradan bir zaman geçer. Eyüp Peygamber’in vadiler dolusu kadar olan koyunlarına bir hastalık girer ve bütün koyunlar telef olur. Şeytan, bir anda fakirleşen Eyüp Peygamber’e gelerek yine isyan etmesini söyler. Kendisi, “Bugüne kadar bana varlığı tattıran Allah’a ancak şükrederim.” der.

 

Çocuklarını kaybeden ve sonrasında malını, mülkünü kaybeden peygamber cüzzam hastalığına yakalanır. Öyle ki bu hastalığın kendilerine de bulaşma korkusuyla, çevresinde kimsecikler kalmaz. Şeytan yine gelerek isyan etmesini ister. Ancak O, “Bu güne kadar Allah bana sağlık verdi ben ancak şükredenlerden olurum.” der. Denilir ki, Eyüp Peygamber, bu sabrın sonunda, Cebrail AS’nin ona gelerek Allah’a dua etmesini ve böylece iyileşeceğini söylemesiyle şifaya kavuşur. Ayağının yanından çıkan bir suyu içerek ve aynı su ile yıkanarak iyileşmiştir. Sabır anahtarı ile sıkıntı kapılarını açmış ve eski sağlığına ve zenginliğine kavuşmuştur. Eyüp Peygamber’in bu sabrı Kur’an’da övülmüştür.

 

Yaşanan her türlü sıkıntı karşısında sabır zırhını kuşanarak mücadele etmek gereklidir. Bütün sıkıntılar geçicidir ve imtihandır diye düşünerek yaratıcıdan yardım istenmelidir. Yaşanan zorluklar karşısında ümidi yitirmeden yüksek bir tahammül ve tevekkül sergilemek faydalı olacaktır. Yaşanan olumsuzlukları yenen insanların, daha güçlü hâle geldiği de unutulmamalıdır. Zamanın bir ilaç mesabesinde olduğunu ve her şeyin bir zamanının olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir.

 

Sabrın aydınlığında olmak ümidiyle…

Yazarın Diğer Yazıları
29.03.2023 13:26
29.03.2023 13:19
29.03.2023 13:11
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.